 
				
				ENGİN BOZDAĞ 
				
				29/07/2010  | 
    
               
              ENGİN BOZDAĞ 2. 
              YAZISI                                                     
               
              
                
                .......ve 
                İstanbul çirkin değildi bugünki gibi.İnsanları adeta kurşun 
                kubbelerle yaşdaş ve halk bilgesi biraz da.Komşuluklar,''Şakir 
                Zümre''sobalarında demlenen çay ve sıcak.Şehir sakin,kalabalık 
                az .Kışları ,gözler Marmara'dan ılık bir rüzgar umar;çabuk 
                gelsin yaz!  
              
                Yeşilköy bir kayıp zaman incisi şimdi anılı 
                sisler ardında.Ne şanslı bir çocukluk; 
                bahçeler,bahçeler,bahçeler... Meyve ağaçları,ulu cevizlerin 
                serinlikleri.Tanaş'ın bahçesinde talan var.Meyvenin her 
                çeşidi.Az mı yakalandın cevizin tepesinde,altta Tanaş elinde 
                sopayla.Sanattı atlayıp kaçmak yemeden sopayı.Daha ne bahçeler 
                vardı.Derviş Manizade'nin,Yusuf Kapancı(Yasef Kapani)'nın kiler 
                önde gelir.Pazar günlerinin  
              
                kahve ve çay bahçelerindeki dil,din,ırk 
                çeşitliliği ve güzel kaynaşması.Mozaiğimizin tatlı,sıcak 
                renkleri .Neredeler şimdi ?  
              
                Bir Niko'yu, Hristo'yu,Rita'yı, Rafi'yi 
                Melkon'u şortun en çok yakıştığı kız Sofia'yı, Argiri'yi ablası 
                Eftali'yi nereden bulasın şimdi.Yılda bir Aram gelecek ki 
                Belçika'dan yadedesiniz eskileri.Elde kalanlar Berç,Serdar(doktor),Hüseyin 
                Önol şimdi.Ya öbürleri: Senkal Romanya'da,Yusuf ,Yıldız ve Sait 
                Amerika'da,Cüneyt Yeni Zellanda'da,Şeytan Rıza felç geçirdi.Ergun;Fuat,Faruk,Fikret,Oğuz,Kosta.Çocukluk 
                ve gençlik arkadaşların ,yoklar işte!  
              
                  
              
                Ne volare,ne büyük saha,ne Çiroz'daki 
                maçlarımız.Saha sınırsız mandıraya kadar koş.Futbolun iyi 
                değildi ama yine de değişmez sağbekiydin  
              
                Çimensporun.Formalar viktorya toz boyaları 
                ile leğende,beyaz fanilalar  yeşile boyanarak elde imalat.Nerede 
                o maçlar şimdi,nerde Sarı Erkan,Kemal Kirman?  
              
                Çirozda evin bahçesindesin şimdi 1965 gibi 
                bir yıl,dedenin ekitiği biber ve domatesleri suluyorsun bir yaz 
                akşamüstü.Deden namazda,  
              
                dualarının sesi geliyor hafifçe 
                ,uzaktan.;İçindeki huzur bir yana,sen mutlak bir huzurun 
                içindesin.Suyun toprakla  birleşip ,küçük girdaplara dönüşüne 
                çocukluğunu katıyorsun .Su aşıp bir yerden,akarken bir diğer 
                ark'a,taşıyor zaman da seni ileri her lahza.Anacığın sesleniyor 
                yemek vakti şimdi.Gece balkonda çay,karpuz ve ailece sohbetler.  
              
                Ve yaz akşamları ki,sabahın sarmaşıklarından 
                devralır nöbeti akşamsefaları ve hanımellerinin kokusunu sürünür 
                sanki geceler.Bahçelerde hep aşina çiçekler,o güzel Türkçe 
                isimli.Aslanağzı,yıldız.,kadife,kına kına.Karıştırma şimdiyi,yok 
                o eski çiçekler.Şimdikiler yaban isimli margarit,jerbera 
                şu,bu.Ah,ey! O eski yaz geceleri ve çocukluk.Kuş kanadında çiçek 
                kokuları götürür seni kuştüyü uykulara.  
              
                Gece saklambaçları tüm mahallenin 
                çocukları.Topluca Reks'e gitmek,filmler bir araç bir sosyal 
                vak'a,bir tören,bir ritüel,bir dayanışma sanki.  
              
                Filmin başlama müziği şimdi bile yankılanır 
                kulaklarında,o kırık Türkçe sözleriyle: ''Uzaktan esti bir 
                rüzgar,bana ismini fısıldar.Sen güzelim,sen sevgilim.Beni unutma 
                ,sen,beni ......''.  
              
                Ne konserler olurdu Reks'te kimler gelmedi 
                ki;Berkant,Ajda Pekkan,Cem Karaca,Barış Manço,Kamuran Akkor -Vasfi 
                Uçaroğlu.  
              
                Reks çıkışı ayrı bir alem,meşhur ''Babula''nın 
                fırından yeni çıkmış sıcak açmaları.  
              
                Renkli mekanları, renkli isimleri Köyün, 
                şimdi zıll-ü hayal ardında: Ancelo, Alicum, Gar Lokantası, Kral 
                Avcı Stefo'nun meyhanesi, Bulgar'ın Yeri,  
              
                Avcılar Kulübü, Yeşilköy Gençlik Kulübü, 
                Jimnastik Kulübü'nün Topçuları, Meşhur hakem Kiryako, Doktorlar 
                Reşat Ayanoğlu (Sevgili Nurhan Tekin'in babası), Dündar Kutlu, 
                sağlıkçı Yüksel, İğneci Müzeyyen,camcı Keğam ve isimsiz elma 
                şekerci,dondurmacı,lahmacuncu ve mısırcımız.  
              
                Ve şimdiki teyel türünden değil;sağlam 
                dikiş,gerçek,harbi komşuluklar ve dostluklar.Hepsi şimdi uzak 
                sisler ardında.  
              
                Eylül hüznü,okulun ilk zamanları bir heyecan 
                şarkısı söyler küçük yüreklere.Ki mevsimidir,palamut ve kırmızı 
                soğan dansının kırmızı balıkçı tablalarında.Pastırma yazlarında 
                iplerde çirozlar,yazık kaybolan bir kültür.Neler yitirdik.  
              
                Yeşilköy ki çok şey var ona dair 
                yazacak,anlatacak.Anılar yumağıyla başbaşasın artık.Kıyısındasın 
                Marmara'nın anılarla berabersin.Bir Sadettin Kaynak bestesi 
                hüznü mü tıkıyor boğazını şimdi?Neden ince bir hüzün gölgesi 
                peşinde,şimdiki her gidişinde o köye?Peşinde mi mazi,yoksa sen 
                misin mazinin peşinde?  
              
                Her mevsimin anıları ayrı,ayrı geçiyor 
                gözünün önünden.Hele baharlar;Yeşilköy'ün papatyaları ve 
                gelincikleri ,dönüyor boğazda erguvanlara  
              
                Kırılgan pembelikler dökülüyor,bir Yahya 
                Kemal mısrası olup;Haşim'in hayal sularına.Boğaz ve Marmara 
                iskeleleri ta Osmanlı'ya zincir olup,  
              
                kolan vuruyor gemiler Karadeniz'e doğru.Martı 
                gölgesinde bir Nazım şiiridir ve hasret kokusundadır artık 
                günbatımı.  
              
                Bırakalım artık biraz da Yeşilköy ve İstanbul 
                anlatsın bizi.................  
              
                  
              
              
                  
              
                NOT:İsmi geçen ve unutulmaz Sofia'ya şiirimi 
                ekliyorum.  
              
              
                  
              
              
                  
              
                
                Esmer bir güneşti o,karanlığımızı 
                yıkayan  
              
                
                Siyah saçlarının rüzgarında,deklaresiz 
                aşklarımızı sürükleyip,  
              
                  
              
                
                Haberdardı yangın yüreklerimizden ;ama 
                bihaber gibi,hem de bigane,  
              
                
                Çaresiz aşklarımız,kalplerimizin 
                avuçlarında.  
              
                  
              
                
                Kan ter içinde susuzluklarımız,onda 
                birleşirdi,  
              
                
                Ve onun çekimli dalgalarıyla,Marmara 
                kıyısında.  
              
                  
              
                
                Ve anaç bir deniz olup; çağırırken 
                bizi,  
              
                
                Çocuksu ilk gençlilerimiz,erirdi ayak 
                uçlarında.  
              
                  
              
                
                Kömür karası bakarken,gönlümüzün kor 
                ateşleri kanar,  
              
                
                Balkonunun sabah çiçekleriyle bir 
                renkti,  
              
                
                Kaçıncı geçişimizdi evinin önünden.  
              
                  
              
                
                Giydiği şortlar bukağısı,gönlümüzün,  
              
                
                Şortun, en çok yakıştığı kızıydı 
                köyümüzün.  
              
                  
              
                
                Şimdi o ve eski Yeşilköy,hasret sisleri 
                ardında,  
              
                
                Uzak kaldı gençlik hayatlarımızdan,  
              
                
                Ah Sofia ! Neredesin şimdi?  
              
                
                Hayalin ,her kelimede dökülür 
                dudaklarımızdan.  
              
                  
              
                
                Engin Bozdağ,18 Ocak 2006,Acıbadem.  
                
              
	   |