ENGİN BOZDAĞ
|
Evet sevgili Bülent Yurtsever,
Anılarda sana rakip çıkıyor deyip,beni
hızlandırmak yazdırmak istiyorsun.Öncede dediğim gibi rekabet
değil yarımların tamamlanması söz konusu. Anı yazıları
çoğaldıkça yenilerini ve yeni yazacak dostlarımızı da
tetikleyecek bence.Öylede oluyor zaten.Her yeni yazan ve
anlattıkları,diğerleriğimizin unuttuklarını
hatırlatıyor.Eksiklerini tamamlatıyor.Artık iş
şirazesindedir,rayındadır bundan sonra.
Senin teşvikinle hasbelkader bu keyifli anılar
yolunu açmak bana nasip oldu.Biraz sabır,inan devamı
hızlanacak.Sen bu ara beni sıgaya çekip duruyorsun yaz diye ama;
yazmasam da boş durmuyorum.En son bir toplantımızda sevgili
Semih Medeni'nin dili bir çözüldü ki bendeniz kendimi altın
madeni bulmuş gibi hissettim.Ve toplu ısrarla ertesi gün
gönderdi sana anılarını,hem de ne canlı,ne keyifli.Birçok
unuttuğumuz şahıs ve vakalala rengarenk süslü olarak.
Şimdi ben bu işin peşindeyim,buraya yeni dostlarımızı
katmak,hatta bizden yaşlı daha eski toprak köylülerimizi bulmak
konuşturmak gibi.Mesela sevgili çocukluk arkadaşım,lisedaşım
,komşum Şenkal Hodoğlu'nu ikna ettim ve söz aldım.Yazacak o
kuvvetli kalemi,tatlı üslubuyla.
Yalnız senden ricam beni sıkıştırdığın gibi dostlarımız Barış
Diren'le Semih Medeni'yi,daha önceden tanışmıyorken
yazdıklarıyla dost olduğumuz sevgili Turan Ersin'le Selçuk
Aral'ı , Akın Kurtoğlu 'nu da biraz sıkıştırman.
Ben yazıları üçledim (belli oldu ki birazdan
da dörtleyeceğim) onlar daha birde.
Turan Ersin bana trenleri hatırlatmıştı ve ne güzel
yazmıştı.Uzaklardan yazan Selçuk Aral'a teşekkür ediyorum.
Akın Kurtoğlu Faytonlarımız ancak bu kadar
anlatılabilirdi. Hele o faytoncu 'nun yolcuyu indirdikten
sonraki ,ona dönerek hafif doğruluşla verdiği selam ve çana o
kısa ve tek basışıyla elvedası başka nasıl canlandırılabilir.Ve
bu detay nasıl unutulmadan bugüne getirilir tarifi yok,susulur
artık.
Sevgili Aral dost uzaktan duygu yoğun çok
güzel ve özlemle anlatmışsın,hepimize tercüman olmuşsun.Tekrar
varol.Fakat o köye sen ne kadar uzaksan biz de o kadar uzağız
işte,aynı hasretin uzun sürgün mesafeleri kadar.İstanbul'da
olmamız o köye en çok otuz kırk kilometre uzakta olmamız,ençok
bir iki saatte yetişebilecek olmamız da bir şey değiştirmiyor.O
köy bizim sisli ve uzak anılarımızda,dayanılmaz aşkının hasret
med cezirlerinde,yitirip te bulamayacağımızı bildiğimiz halde
nafile arama gayretlerimizde , uğradığı talana gücümüz
yetip;engel olamadığımızın utançlı yüzlerimizi zihnimize kazıyan
ve her an başımıza kakan zımni fotoğraf karelerinde yaşıyor.Ve
uzak ,çook uzak.Ama beri yandan da hep bizle sanki ve çok
yakın,yaşıyor bizle.Sanki ayrı bir dünya ve alemde o ve
sevenleri sana al da olsa bir melankoliyi,bir platonik aşkı
inadına yaşatıp ;paylaşıyoruz yine birbirimizi.Biraz simyacı
gibiyiz ve de hepimiz birer ''eski Yeşilköy simyacısı''. Ama
elhak başarılı.
Uzak diyince taa Yeni Zellanda'daki
okul,tatil,semt,gençlik,iş,aş arkadaşım Cüneyt Altınkaya'ya bir
daha sesleniyorum.O tatlı kalemiyle yazsın artık ne
bekliyor.Niye muhabbetinden mahrum kılıyor dostlarını.Bu en
hafifinden yazma tembelliği ve paylaşmama bencilliği dersem
şimdi,bunca yılın dostluğu .....? Ama diyene değil dedirtene bak
demezler mi?
Bülent bu arada dördüncü yazı da başlamış,kaptırdık gidiyoruz
madem, devam edelim.Semih'in söylediği tarihi köşkten başka bir
de sahilde İstanbul caddesinde ,roma dondurmacısını eski yerinin
arkasında büyük bahçeli çok güzel bir köşk gelirdi - ya da
ozamanki küçük adımlarımıza,küçük gözlerimize göre öyleydi(
değil mi sevgili Ayşe Şakar ) bilemiyorum.Yeşilçam'ın en
kıdemli film platosudur.Dönemi bütün yıldızları gelirdi,en az
elli altmış film çevrilmiştir orada.Birde 1969 gibi bir yıldı.Camlıköşkün
yanında lunaparkta Türkan Şoraylı bir film çekimi vardı.Elinde
bir oyuncak bebek hatırlıyorum,bir de bir çift güzel göz hayran
olup içinde yittiğim.Hala ne zaman görsem sultanı o gözler beni
çeker çocukluğuma.
Birde faytoncu İstepan'ı söylemiş Semih. Bir
faytoncumuz daha vardı.Kemalettin di adı.Çoçukluğumuzun kukla
karakteri meşhur İbiş'in canlısıydı adeta.Çiroza doğru yolcu
getirdimi maçı,saklambaçı,yakartopu bırakır bir kaçımız faytonun
arkasına çaktırmadan takılırdık .İlginç görmmemezliğe gelirdi
baştan,sayımız iki üçe çıkınca ,hikayeden kamçıyı şöyle bir
sallardı.Biz bırakır kaçar,tüm çocuk acımasızlığımızla
''İbiiiş,'ibiş''. diye bağırırdık ardından.Tam bir halk adamı
hoşgörüsüyle aldırmadan sürerdi atlarını,yolcusunu hasretle
beklendiği sıcak evine götürmek üzere.Sonraki yıllarda ara ara
çok sohbetim oldu o faytoncuyla,ben delikanlı yaşlarda o ileri
yaşlardaydı.Yaptıklarımızı anlattığımda,Ekmeğini emeğiyle
kazanmış ve Yeşilköyün yaz kış güneş ve güneş ve rüzgarını yemiş
kavruk ama güzel yüzünde bir gölgelenme oldu.Gülümsedi,sanki göz
pınarlarından iki damla yaş yuvarlandı gibi geldi bana,belli
belirsiz.Artık köyde faytonun yok olduğu,faytoncuların ve
arkalarına takılan coçukların yokolduğu bir dönemdeydik.Belki de
o iki damla yaş coçukluğuna bir an dönüp faytonunu bulamayan
bana aitti.
Yine Semihçiğim meşhur berberimiz Nuri Amcamızı(Meriç) ı
hatırlamış .Rumeli kökenli mavi gözlü,ak saçlı,dükkanı
teksas,tommikslerle bizim çekim alanımız olan güzel insanı.Tek
kötü yanı vardı Nuri Amca kısa kesme saçımızı derdik,tamam der
hiç ikiletmez ama yine bildiğini okurdu.Kalktığımız saç yine
kısa keslmiş olurdu.Bir meslek ilkesimiydi.yada anne
babalarımızın çaktırmadan verdikleri gizli bir talimatını
sonucumuy du? Bilinmez,hem öğrenmeden kalması daha keyifli
bence.Fakat şu gerçekti ki;
teksas ,tommiks okuma aşkı,her zaman kısa saça galebe çalar,bir
önceki kızgınlığımızı unutup yine berberimizin yolunu tutardık.
Berber Mayk'ı ,Fethi'yi,Fikret Fidanboy'u da sonra ya bırakalım
yoksa bir kaç saat daha yazacağız.Bir de elde malzeme kalsın
biraz ileriye dönük.Bülent Muhtar anıya doymuyor sağolsun.Ama bu
bence üç beş ay idare edecek onu .Yanisi ve Türkçesi şu ki
Bülentçiğim üç beş ay ben yokum,pazarlığımız budur,unutma.Diğer
dostlara asıl biraz.Katalavis?
Bu arada nahiyedeki basket sahasındaki iddialı gece maçları,İTÜ
lü Hüseyin Alp'li ,Zeki'li vb .ışıklı saha gece maçlarını
hatırlayanlar anlatsane güzel olur.Başka aklıma gelenleri genel
geçeyim şöyle bir : Bazı anıları tetiklemekte yararı
olabilir.Yeşilköyde bir itfaiyeci müfrezesi vardı.Eski karakol
binasını hemen geçince çiroz yönünde sağda,üç itfaiye araçlık
bir garaj onun karşısında solda ise(simdiki igdaş binası)
itfaiye müdürlüğü ve koğuşları vardı.Binanın atrka tarafında da
yani Bulgarın yerinin sokağına cepheli olarak bahçe ve voleybol
sahası vardı.Akşam üstleri semt gençleriyle itfaiyeciler iddialı
maçla yapar epeyi de seyirci toplardık.
İtfaiyeden yukarı yine Çiroz'a devam edelim;sağda Rum okulunun
bahçesi ve bahçe duvarı yer alırdı.Daha sonra tam köşeye,proje
ve kontrolunu mimarlığını babam Kemal Bozdağ'ın yaptığı şimdiki
cami yapılmıştır.Okulun bahçe duvarı boyunca kaldırımda bir sıra
çitlenbik ağacı vardı ki büyük eğlencemizdi,ağaçlara çıkar olmuş
çitlembiklleri toplar aifyetle bri yandan yer,kalan
çekirdeklerini ise kestiğimiz kamışların içine dilimizle iterek
,var gücümüzle üfler,arkadaşlarımızın suratında patladırdık
çekirdekleri.Bayağı da etkili olur,haydi bir curcuna başlardı.
Barışışın anlattığı Çınar otek önü sahadaki maçlar,başlıbaşına
bir konu.Anlatıcılarını bekliyor.GS lı B.Mehmet,K.Mehmet ve
diğerleri bir çok şöhret gelirdi.Meşhur Koka Kola turnuvası her
yaz düzenlenirdi.Barış GS.lı Tuncay'ı hatırlıyor.Adı kemik
Tuncay'mış.Ben lise 2 den arkadaşımı Hale'nin abisi olması
hasebiyle anımsıyorum.O zamanın terbiye usulu ve gereği HaleYE
biraz sertti.O yüzden güzel bir kız olan Hale'ye tırsıp çok
yanaşamadığımı da hatırlıyorum.
Rum Okulunun bahçesi bitti,solda Pansiyonlu İlkokul yer
alır.Kızkardeşimin devam ettiği okul.Kardeşim ve arkadaşlarının
okul servisi -sıkı durun-faytondu .1970 yılı.Gel de inan.Akşam
okulda kardeşimi almaya ben giderdim.17 yaşlarımdı.Akşamı iple
çekerdim.Okuldaki o güzel ve genç hanım öğretmenleri görmek
için.
Okulda Çiroza doğru devam.Solda Mermerli Köşk,ondan sonra yarım
kalan otel inşaati.Sonra bilmemne sitesi oldu.Ondan sonra da
Nadide gülleri ve ağaçlarıyla,l6 dönüm bahçesi ve içindeki zarif
köşkü ve dönemimin en son model arabalarıyla adece yazları bir
tek ailenin yaşadığı,Yusuf Kapancı'(Yasef Kapani)'nın meşhur
Kapancı köşkü.Şu an köşkün yerinde ünlü ve ilbey siteleri,yani
yüz ikiyüz daire var.Eveeet! köşkün karşısında bizim evimiz Eski
Bademli sonrki ismiyle Naima sokak.Evet dostlar ben eve
geldim.Buyrun yukarı çıkalım da balkonda,adalardan ambarlı'ya
kadar köyümün o güzel marmarası'na bakıp birer çay içelim,sıcak
anılara dalıp,sıcak dostluklar içre.
Şen olasın Yeşilköy köyü.Anılarını kuşaklar iletsin ebediyen bir
diğerine.Hep yaşayasın diye.
Sevgiyle kalınız,tüm Yeşilköylüyüm diyebilen Yeşilköylüler ve
kendini Yeşilköylü hissedenler.
Engin Bozdağ (Yeşilköy Lisesi ilk mezunlarından 1972/73)
|