ESKİ İŞYERLERİ (Ethem Basri AKGİL 2) |
||||
Böyle, çalakalem bir şeyler yazıyorum ama biraz abarttım galiba. Rahatsız olanlar çıkabilir. Bir dahaki sefere, eğer arzu buyurursanız, sizin adrese göndereyim diyorum. Gruptaki diğer arkadaşların maillerinde kalabalık yapmaz. Bir de Zafer Bey'e gönderirim. Resim de istiyor sayınmuhtar, haklı. Onları da halledeceğim. Şimdi yazınızda bahsi geçenlere bir bakalım Esenköy'ün bulunduğu yerde önce Migros, ondan önce de pastane vardı. Uğur Pastanesiydi galiba. Lisedeyken hala açıktı. Plak kutusunu hatırlıyorum. Bir tane de Mehtap'ta vardı. Bu kronolojik sıralama ters de olabilir. Ondan önceki halini hatırlamıyorum. Belki de yaşım müsait değil. Ancak Ecvet'in Pastanesi'ni hatırlıyorum. Çok meşhurdu. Esenköy'ün karşısındaydı. Beni de hep onun oğlu sanırlardı nedense. O pastaneden aklımda kalan, içinden çiklet çıkan 2, 2.5 cm çapında, ortadan ikiye açılabilen plastik futbol toplarıydı. Üç büyüklerin renklerinde. Altları düz akvaryum diye de kullanılabilen küre kavanozların içinde olurdu. Seçer alırdık. Bu kavanozlar daha hala pastanelerin vitrinlerini süsler. İçinde badem şekeri, çikolatalı draje saklanır. Pastane biraz karanlık bir yerdi. Oradan ayrılan Mustafa, Giritli Mustafa mıydı acaba? Sorar öğrenirim.
Bu pastanenin istasyon tarafında Bakkal Cemal
Bey Amca'nın dükkanı vardı. Bu dükkana da iki basamak merdivenle
inerdik. Ayrıca bodrum katı vardı. Kapıdan girişte, hemen sağda,
kasa dururdu. Cemal Bey Amca da arkasında otururdu. Gri renkte,
teller sarkan, yassı pilleri lastikle tutturulmuş pilli bir
radyo cızırdar dururdu. Cemal Bey de babam gibi televizyon ve
sinemaya meraklıydı. Evine ilk televizyon alan kişilerdendi.
"Selim Bey, dün gece Romanya televizyonunda bilmem ne seyrettim"
diye hevesle programları anlatırdı. O zamanlar Romanya
televizyonunu izlemek herkesin harcı değildi.
Cemal Bey'in dükkanında da gaz satılırdı.
Beyaz peynire belli belirsiz bu gaz kokusu sinerdi.
Kokladığınızda burnunuza gelmezdi de, yedikten sonra sanki
beyninizde hayali belirir "ben de varım "der gibi olurdu.
Eleştiri olarak söylemiyorum. Bu bir rayiha idi, hiç rahatsız
etmezdi. Zaten bütün bakkallarda da aynı şey olurdu sanırım. Bu
hafif gaz kokulu beyaz peyniri bugün hala ararım.
Bazı günler bir küçük tanker gelir, arkadaki
depoya gaz takviyesi yapardı. Bir gün nasıl olduysa tanker
şöförü tutuşmuştu. Yola kadar çıkmış adam panikten, alevler
içinde. Ciddi bir şekilde yaralandığı söylendi. Bir gece de
sabaha karşı silah sesleriyle uyandık. Meğer yangın çıkmış,
bekçi havaya ateş ediyormuş üst kattaki komşular uyansın diye.
Bir de kolera salgınından bahsedeyim. O zaman bozukluk dediğimiz metal paralar çok kullanılırdı, hatırlarsınız. Şimdiki gibi yazar kasalar da yok. Para çekmecelere konur. Tezgahın üstünde de içine konan paraların kolaylıkla her iki taraftan alınabilmesi için, ortası çukurca, çeşitli renklerde, genellikle bir firmanın reklamını taşıyan para tabakları olurdu. Rahmetli sağlık memuru Yüksel Bey, Cemal Bey Amca'ya tavsiye etmiş, bu para tabağının içine sirke koyuyordu. Eğer bütün para verip de para üstü almak zorunda kaldıysanız, yandınız. Islak, sirke kokan paraları cebe koymak olmaz, kurulasanız kokusu çıkmaz. Zaten parmaklarınız da sirkeye batmış. Ne yapacağınızı şaşırırdınız. Parayı elden alayım deseniz vermez. Kamu sağlığı bu, şakaya gelmez. Böyle bir dönem geçirdik. Ben Sağmalcılar semtinin adını o zaman duymuştum. Salgın esas o bölgeyi vurdu. Çok kişiyi götürmüştü.
Pastane ve bakkal dükkanının civarındaki
diğer komşularımız hakkında daha başka şeyler yazmayı bir dahaki
sefere bırakıyorum. Yüksel Bey bütün köyü tanır, bütün köy de onu tanırdı. Girmediği ev yoktu. Doktor gibiydi. Herkese iğne yapar, serum takar, pansuman yapadı. "İğneci" denmesinden hiç hoşlanmaz, hakaret sayardı. Ama bir de "doktor bey" dediniz mi çok mutlu olurdu. Ayrıca çok titiz, ciddi, işini iyi yapan bir sağlık emekçisiydi. Elinin pek "hafif" olduğu konusunda herkes fikir birliğindeydi. Aralarında mavimsi grilerin de bulunduğu bembeyaz saçlarını arkaya tarar, her zaman ceket ve kravatla dolaşırdı. Çok zayıftı. Lisenin yakınında bahçeli bir evde otururdu. Doğruyol sokağınının üstünde. Kolera zamanında evinin önüne denk gelen yoldaki kanalizasyon kapağının üstüne ve etrafına kireç tozu dökmüştü hijyenik sebeplerden de, herkes gizli bir işaret sanmıştı. İki oğlu vardı. Oğullarını zaman zaman köyde görüyorum. Feza, küçük oğlu, benim sınıf arkadaşımdı. Yüksel Bey bizim kahrımızı çok çekmiştir. Hem benim hastalıklarımda, hem de babamın yıllarca süren hastalığı sırasında neredeyse her gün gelir, serum süresince bizde kalır, tatlı diliyle neler anlatırdı. Hepimiz onu çok sever, saygı duyardık. Nur içinde yatsın.
Esasında, marangoz Artin Bey Amca hakkında bir şeyler yazmak niyetindeydim. Bizim fırının yanında, cadde tarafında otururlardı. Karısı Atanasiya Teyze. Ben bazı yaz akşamları onlarda yemek yerdim. Çok boğazsız bir çocukmuşum. Orada yemek tatlı gelirdi. Oğulları Ararat yaşça benden büyüktü. Babamın bir anısı vardı, Ararat ile ilgili. Onu anlatayım size. Bir akşam Ararat dükkanın önündeymiş. İrice bir de ay varmış gökyüzünde. Babam, ayı göstererek sormuş Ararat'a. "Bak" demiş, "Bu ne, biliyor musun?" Ararat da "O" demiş, "O allahın ampülü". Kimbilir ne kadar küçüktü o zamanlar. Ararat ve arkadaşları hepimizin oyun alanı olan "arsa"da top oynarlar, biz bızdıkları da aralarına almazlardı. Ben daha çok kız kardeşi Sevan ile oynardım. O da bize gelirdi. Beraber yemek yerdik. Atanasiya Teyze'nin bir akrabası vardı. Adını hatırlayamıyorum ama Arşo olabilir. Bakırköy'de otururlardı. Halamın komşusuydu galiba. Terzilik mi yapardı ne? Kızı Seta sık sık köye gelir, Sevan'larda kalırdı. Seta'nın bir saç problemi vardı. Hem Seta, hem de Sevan ile çekilmiş fotograflarım var. Bütün gün beraber olur, oynardık. Bir başka sefere de bu arsada kurduğumuz, tek gece açık kalabilmiş, içinde iki, üç taburesi olan çadır tiyatrosundan bahsedeyim. Sizin ekipten Harutyun da bizden büyüktü. Ararat Ağabey ile beraber top oynarlardı. Kumraldı. Genç yaşına rağmen saçı hafifçe seyrelmiş, bıyıklı bir ağabeyimizdi Deli Metin dediğimiz, yaklaşık olarak aynı yaşlarda bir başka ağabeyimizdi. Sustalıyla dolaşır; haydi sustalı demeyeyim; açılır, kapanır, irice bir çakı. Ayakkabıcıların kullandığı bilenmekten bir tarafı incelmiş falçataların kınlı olanı. Kızdığında bize bıcak çeker, fırlatır, ayaklarımızın dibine, toprağa saplardı. Ondan korkar, uzak dururduk. Acaba aynı kişi(ler)den mi bahsediyoruz?
O zamanın gençleri arasında sigara içmek için
Ayamama Deresi'nin denize döküldüğü yere, tren köprüsünün oraya
gitmek moda mıydı, nedir? Benim arkadaşlarım da oraya
giderlerdi. Bir de EMI'nin arka tarafına gidilirdi ki daha
yakındı. Sigara olarak en çok İkinci tercih edilirdi. Üçüncü de
vardı ama, eh o kadar da değil. 40, 50 kuruş gibi hatırlıyorum.
Üçüncü 25 kuruştu. Bir ara da bakkal Patriyot'lardan konuşalım.
Bizim fırının karşısında, Terzi Ferit'in
dükkanı vardı. Mavi gözlüydü. Oğlu Tamer de benim sınıf
arkadaşımdı. 1969'du galiba. Ağabeyinin adı Tahir'di. Tahir pek
sağlıklı bir hayat sürmüyordu. Detaya girmeyeyim. Sizlere ömür.
Esas, kalfası Nezih sonradan balık lokantası işine girince pek
meşhur oldu. Yakışıklı bir adamdı, hatırlarsınız. Nezih de genç
yaşta çekip gidenlerden. Ferit Amca hayatta, Şarköy'de dükkanı
varmış.
Terzinin yanında, fırının tam karşısında,
mavi boyalı üç katlı bir ahşap ev vardı. Kemal (?) Bey Amca
otururdu. Benden oldukça büyük üç kızı vardı. Küçük kızı Nilgün
Abla'yı görüyorum. O evde yaşıtım olan iki oğlan da vardı.
Büyüğü Ömer, diğeri de Nejat. Nejat'ın sol bacağının içinde bir
yara izi vardı. Dikenli telden geçerken takılmış, derince bir
yara olmuş. İzi de geçmemiş. Bu ikisi benim arkadaşlarımdı.
Sevan Ömer'den, Ömer de Sevan'dan pek hoşlanmazdı. Bu evin solunda, küçücük, daracık bir tek katlı ahşap ev vardı. Frasula ile Maki orada otururlardı. En sevdiğim arkadaşlarım. Hele Maki. Bir numaralı arkadaşımdı. Babalarının İngiliz, Kommer marka bir kamyoneti vardı. Frasula'nın da ayak bileyinde çizgi şeklinde, sanki çorap sıkmış gibi bir yara izi vardı. Bir yaz Frasula ile arkadaşlığım daha farklı bir boyuta geçiyorken, ailecek kayboldular. Gitmişler. 1967 yazıydı Saygılar, sevgiler Ethem Basri AKGİL
Bülent
YURTSEVER
SİTEMİZİN SERVİS SAĞLAYICISI www.malopan.com ADRESLİ KANADA FİRMASIDIR Postal Address : 1743 St.Patrick Street Montreal, QC H3K 3G9 Canada
|