Son iki yüzyıllık tarihimiz içinde birçok önemli olaya sahne olan Yeşilköy 1930 yılında nahiye (bucak) olmuştur. Bir zamanlar müstakil belediye iken sonra İstanbul Belediyesi daha sonra da Bakırköy Belediye hudutları içine alınmıştır.
Yeşilköy İstanbul un yaklaşık 17 km batısında Marmara kıyısında Bakırköy ile Şenlikköy (Florya) arasında yer alır. Sonradan Yeşilköy'ün doğu tarafında Bakırköy merkezi ile arasına Ataköy ve Yeşilyurt semtleri kurulmuştur. Batı tarafında ise Şenlikköy (Florya ) bulunmaktadır.
YEŞİLKÖY hakkında da pek çok İstanbul semtinde olduğu gibi etraflıca bir araştırma yapılmamıştır. Son iki yüzyıllık tarihimiz içinde birçok önemli olaya sahne olan bu şirin banliyö şehrimizi tarihsel gelişimi içinde kısaca tanımaya çalışalım
xıx. yüzyıl başlarına kadar bir balıkçı köyü özelliklerini taşıyan Yeşilköy, yüzyıl ortalarından itibaren gerek deniz, gerekse tren yolunun buradan geçmesi ile önem kazanmış ve İstanbul'un önde gelen sayfiyelerinden biri durumuna gelmiştir. Son 30-35 yıl içinde ise hızlı bir yapılaşma sonunda belli başlı yerleşim merkezlerinden biri olmuştur.
ADI ve TARİHİ.:
Yeşilköy 1924 yılına kadar Ayastafanos (St.Stefano St.Etienne ) adını taşımıştır. Yeşilköy adı semte 1930'da, İstanbul'un idari yapısının yeniden düzenlenmesi sürecinde verilmiştir 1924 yılında uzun yıllar burada oturmuş ünlü yazarımız HALİT ZİYA UŞAKLIGİL ‘in teklifi üzerine YEŞİLKÖY olarak adı değişmiştir. Türk edebiyatının tanınmış simalarından Halit Ziya Uşaklıgil'in uzun yıllar Yeşilköy'de oturduğu ve semtin bu adı almasında büyük rol oynadığı bilinmektedir.
Evliya Çelebiye göre ise: Ayastafanos adı birçok tarih kitabında, özellikle Tevarih-i Ali Osmani de, adından uzun uzadıya bahsedilen İstanbul'un efsanevi kurucusu Madyan oğlu Yanko'nun oğlu Aya İstefan'dan gelmektedir.
Ençok bilinen ve dilden dile söylenen ise Eski adının bir Hıristiyan azizinin isminin olduğu ve onun adına Yeşilköy de yapılmış ancak bu güne kadar gelememiş eski bir kiliseden aldığıdır.
Yeşilköy e eski adını veren bu aziz Yeşilköy ile ilgili hikâyesi dilden dile aktarılan ve çok değişik anlatımları olan bir söylence niteliğindedir.
Tarihi kaynaklarda Aziz Stephanus olarak geçen bu aziz Hıristiyanların ilk din kurbanlarından ve diyakoslarından birisidir. Gamaiel ‘in çömezi olup Hemsinden sonra din değiştirmiştir. Yahudiler tarafından Musa ya küfür etmekle suçlanmış Kudüs din mahkemesine çıkarılarak suçlu bulunmuş ve M.S. 33 te taşlanarak öldürülmüştür.
Bu olaydan uzun bir zaman sonra bu azizin mezarı Filistin de yapılan bir araştırma sonunda bulunur. Mezarda bulunan kemikleri o zamanki Bizans İmparatoru tarafından İstanbul ‘a getirilir. Ancak haberi alan Papa bu kemiklerin Vatikan a getirilmesini isteyince kemikler bir gemi ile İstanbul’dan Vatikan a doğru yola çıkarılır.
İstanbul limanından ayrılan gemi bugünkü YEŞİLKÖY burnu önlerine gelince büyük bir fırtınaya tutulur ve yoluna devam edemeyerek fırtınanın dinmesi için YEŞİLKÖY sahillerine yanaşır.
Aziz in kemiklerini götüren heyet şiddetli fırtınanın devam etmesi üzerine karaya çıkmak zorunda kalırlar. Azizin kemiklerini taşıyan lâhdi de bugünkü Rum Kilisesinin bulunduğu yerde kurdukları söylenen bir çadırın içine koyarak fırtınanın dinmesini beklerler. Fırtına 10-12 gün sürer.
Fırtınanın dinmesinden sonra heyet buradan ayrılarak yollarına devam ederler. Daha sonra fırtına süresince kemiklerin saklandığı yere bu olayın anısına azizin anısını taşıyan birde Manastır yapılır. Köyde zamanla gelişir ve AYASTAFANOS adıyla anılmaya başlar.
Azizin kemiklerini götüren heyet köyde kaldıkları sürece etrafta bulunan çobanlar tarafından etle beslendiklerinden Ortodoks’larda kurban kesme âdeti olmadığı halde bu olaya hürmeten her yıl belirli günlerde Yeşilköy ‘ de deniz kıyısında bu olayın anısına kurban kesilmektedir.
Yeşilköy'ün tarihi bir hayli eskidir. Geç Bizans ve Roma dönemlerinde burada, Marmara kıyısı boyunca burada yazlık saray ve ikametgâhlar bulunduğu, hatta daha önce kentin Roma döneminde bile burada bahçeleri denize açılan yazlık villaların olduğu yazılmaktadır.
Evliya Çelebiye göre Arapların İstanbul’u almak için yaptıkları büyük seferlerin üçüncüsünde İstanbul u alamayıp dönerlerken Yeşilköy’ü de tahrip etmişlerdir.
IV Haçlı Seferleri sırasında da Latin orduları İstanbul u almadan önce 23 Haziran 1203 tarihinde karargâhlarını Yeşilköy civarında kurmuşlar. Donanmalarını da Yeşilköy açıklarında demirlemiştir. Latin ordularının başkanı DANDALO (Ayasofya da gömülüdür) buradaki kilisede ‘’Te Deum ‘’ ayini düzenlemiştir.
YEŞİLKÖY İstanbul’un Fethinden önce Türk topraklarına katılmıştır. Fatih in emri üzerine Dayı Karaca Bey komutasındaki güçler Bizans ın Trakya da ki pek çok merkezi ile birlikte 1453 Şubatında Yeşilköy’ü de alırlar.
Osmanlı döneminde küçük bir Rum köyü olan Ayastefanos, Sultan II.Mehmed'in kuvvetleri tarafından İstanbul'un kuşatmasına bir hazırlık olarak, bölgedeki başka yerleşmelerle birlikte Şubat 1453'de Osmanlı topraklarına katılmıştır. Bazı tarihçilere göre Fatih; Yeşilköy-Zeytinburnu önlerinde cereyan eden Ayastefanos deniz savaşını, Yeşilköy burnunda atını denize sürmek suretiyle cesaretlendirmiştir.
Osmanlı kaynaklarında Yeşilköy den en geniş bahseden Evliya Çelebi dir. Bir deniz yolculuğundan sonra Ayastafanos kasabasına geldiklerinden bahseder ve şöyle der;
Ayastafanos kasabası: Madyan oğlu Yorgo (İstanbul un efsanevi kurucusu )İstanbul u yaptığı zaman oğlu Ayastafan dahi bu şehri yaptığı için ondan bozma olarak buraya Ayastafanos derler. Deniz kıyısında Bostancıbaşı hükmünde bir subaşılıktır. Bir yasakçı kolluğu vardır. Eyüp mollasının nahiyesi hükmündedir. Şimdi 500 memur evli bir RUM kasabasıdır. Bir zaviyesi bir küçük çarşısı iki kilisesi vardır. Havası çok güzeldir bütün arkadaşlar gemiden çıkarak burada misafir olduk. Sabahleyin yaya olarak kıyıdan kuzey tarafına giderek üç saatte İskender Çelebi Bahçesine ( şimdiki C Moteller ) vardık.
Yeşilköy de XVIII. Yüzyıldan kalma birkaç yapı bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi İstasyon caddesi sonunda itfaiyenin (şimdiki İGDAŞ Binası) karşısında uzun süre karakol olarak kullanılmış üstü ahşap altı kagir bina (şimdi ortalarda yok yıkılmış) bu devre ait tarih taşıması açısından da ilginçtir. Kapının üstündeki tarih Hicri 1170 yılını göstermekteydi . buna göre bu yapının 1752 ler de yapıldığını kabul edebiliriz.
Bu döneme ait ilginç bir bilgiyi de İstanbul Efendi'sinin H.1138, M.1726 tarihli ve 24 sayılı hükmünden öğrenmekteyiz. Hükümde bazı kişilerin tekne ile satın aldıkları kömürü Yeşilköy'de mahzenlere koydukları ve buradan develere yükleyip İstanbul'a götürerek "Istranca Kömürü" diye sattıkları belirtilmektedir. 19. yüzyılın başlarından itibaren Yeşilköy, sayıları gittikçe artan ve İstanbul'u konu alan seyahatnamelerin pek çoğunda şirin evleri, bahçeleri ve konumuyla güzel bir sahil kasabası olarak karşımıza çıkar.
Birçok ünlü yazar ve şairlerde Yeşilköy ‘ün bir sayfiye yeri olmasından burada pek çok köşkün bulunduğundan şirin evleriyle güzel bir sahil kasabası olduğundan bahsetmektedirler.
Türkiye tarihi hakkında yazdığı birçok eserle tanınan Hammer, 1822'de Peşte'de yayınlanan 2 ciltlik "İstanbul ve Boğaziçi" adlı kitabındaYeşilköy'den bahsetmekte, Yeşilköy'ün bir sayfiye yeri olmasından dolayı burada pekçok köşkün bulunduğunu ve 20-30 yıldan beri burada oturan, saray doktoru Lorenzo Voccidi'nin deniz kııyısında bahçeli bir villası olduğunu yazmaktadır. Bu yüzyılda İstanbul'da bulunan önemli bir Amerikan siması David Porter, 1835'de New York'da yazdığı Constantinople and its Enviros adlı eserindeki mektupların bir çoğunu Yeşilköy'den yazmıştır. 1855'de Paris'te yayınlanan Voyage a Constantinople adlı gezi anılarında Boucher de Perthes, Yeşilköy'den harikulade görünümü olan bir köy olarak söz etmekte; Yeşilköy'den İstanbul'a uzanan sahil şeridinde devlete ait büyük binalar, cephanelikler(Baruthane), kışlalar ve bahçe içinde evler gördüğünü yazmaktadır. Fyler Towsend, 1850'de Londra'da yayınlanan Cruise on the Bosphorus adlı eserinde, Yeşilköy sahilleri boyunca uzanan tebeşir kayalarından ve köyün şirin beyaz evlerinden bahsetmektedir. 1855'de Paris'te yayınlanan bir deniz kılavuzunda ise, o günkü Yeşilköy kıyı şeridi ile ilgili önemli bilgiler sunulmaktadır. Eserde Yeşilköy burnu'nun İstanbul feneri’nin 7 mil kadar batı-güneybatısında olduğu, batıdan gelindiğinde İstanbul'u tamamen gizlediği, gündüz İstanbul'a gelinirken bu burunda karaya yanaşıldığı, oldukça alçak olduğu ve üzerinde inşa edilen pek çok kırmızı boyalı ev ve büyük bir kahvehaneyle tanındığı belirtilmekte; Türklerin, Yeşilköy Burnu'ndan akşamları yaklaşık 6 mil uzaklıktan fark edilen bir fener taktıkları, burnun doğusunda "San Stefano " ya da "İsmana" olarak adlandırılan Yeşilköy'ün bulunduğu anlatılmaktadır.
Yazıda ayrıca, buraya yaz aylarında zengin Türklerin oturmaya geldiklerinden ve köyün yakınlarında Sultanın bir de sarayının bulunduğundan bahsedilerek, kıyıya demir atma yerleri gösterilmektedir.
19. yüzyılın ikinci yarısına kadar, gezme, dinlenme ve av yapma amacıyla gelinen ve oldukça uzak kabul edilen Yeşilköy, bu yüzyılın ortalarından itibaren canlanmaya başlamıştır. 1852 başlarında Boğaz'dan Yeşilköy'e düzenli vapur seferleri konmuş, 1870 yılında demiryolu çalışmaya başlamış ve bir istasyon binası kurulmuştur. Ulaşım imkanlarının bu gelişimi sonucunda, buraya yerleşenlerin sayısı artarken, günü birlik eğlenmeye gelenlerin sayısında da büyük bir artış gözlenmiştir.n II Mahmut ve daha sonra Sultan Abdülmecit de padişahlığı zamanında yanında oğulları Abdülhamit ve Reşat Efendiler kızı Fatma Sultan olduğu halde bir çok kez dinlenmek ve İmparatorluk tesislerini gezmek amacı ile Yeşilköy ‘e gelmişlerdir. Buraya gediklerinde Barutcubaşı ünlü Konağında kalmışlardır.1877 –78 Rus savaşı sonrası buraya Rusların gelmesi üzerine dünya basınındaki çeşitli yayınlarda yer alan pek çok resminden yakından tanıdığımız bu muhteşem konak 1950 lere kadar büyük bir bölümü ile ayakta iken yıktırılmış konağa bağlı sağlam kalan yegâne bölüm ise 1976 yılının son aylarında yanmıştır.
Sultan Abdülmecit 1842 yılında Yeşilköy de bugün Bezm-i Alem Cami olan yerin köşesinde eskiden Barutcubaşı nın konağının yanında yer alan üstü namazgâhlı mermerden güzel bir çeşme yaptırmıştır. Kesme taştan imal edilmiş yüzü mermer plakalarla kaplanmıştır. Hattat Mehmet Vuslati tarafından talik yazı ile yazılmış altışar mısralık altı satırdan oluşan güzel bir kitabesi vardır. On yedi beyitten oluşan kitabenin son beytinde şunlar yazılıdır ; ‘’ Padişah bu çeşmeyi ab-ı hayat olarak yaptı. Sen hemen iç ve Abdülmecit Han ‘a dua et ‘’
Demiryolu yapımı sırasında Yeşilköy yakınlarında bir hendek kazılırken, beş adet lahit bulunmuştur. Bizans dönemine ait olduğu sanılan ve dördünden iskelet çıkarılan bu lahitler, arkeolojik değer taşımaları açısından önemlidir.
Yeşilköy tarihi açısından önem taşıyan ve daha önce iki defa yapıldığı halde yanarak harap olan Rum Kilisesi 1845 yılında Barutcubaşı zade Boğos Bey tarafından yeniden kağir bir yapı olarak yaptırıldı. Aldığı bu son şekil ile günümüze gelen yapıda camlı iki kapıyla nartekse daha sonra demir bir kapıyla ana mekana geçilmektedir. Bu kapının üzerinde kilisenin Barutcubaşı zade tarafından yapılmasına ait bir kitabe yer almaktadır.
Türkiye de açılan ilk Ziraat Okulu da Yeşilköy civarında Ayamama deresi kıyısında uzanan verimli arazide 1847 yılında kurulmuştur. Okul açıldıktan 4 yıl sonra gerekli verim alınamadığı ve öğrenciler arasında çıkan olaylar nedeni ile kapatılmıştır.
19 Ekim 1848 tarihli bazı gazeteler bu tarihlerde Yeşilköy e bir tersanenin olduğu ve bu tarihlerde demirden buharlı bir geminin Sultan Abdülmecit tarafından denize indirileceğini
29 Şubat 1852 tarihli gazeteler ise Yeşilköy de ilk deniz seferlerinin yapılacağını
29 Aralık 1856 yılında ise Yeşilköy burnundaki fener ile ilgili haberler yazılmaktadır. Buna göre 5 Ocak 1957 tarihinden itibaren iki dakikada bir birbirini takip ederek aydınlatacağını yazmaktaydı.
1868 yılındaki gazete haberlerinde İstanbul Edirne demir yolunun bağlantılı olarak çekmece demir yolunun açılış töreninin yapılacağını 18 eylül 1868 tarihli gazetede ise Demiryolu yapımı için bazı istimlakların yapıldığı Yeşilköy de halkın şikayetlerine yol açtığı yazılmaktadır
1870 yılında Yeşilköy demiryolunun diğer eksiklikleri tamamlanır Yeşilköy ‘e taştan bir istasyon binası inşa edilir.
Ayastefanos Rus Abidesi:
Rus orduunun kente “Ayasofya’nın minarelerini görecek kadar” yaklaştığı “93 Harbi”nin (1877-1878) nişanesi olarak 1895 yılında, İstanbul yakınındaki Yeşilköy’de, eski Kalkıratya köyünün hemen yanı başında; Galataria’da inşa edilen bu “taştan ve son derece sağlam” yapı üç platformlu bir anıttır.
Çan kulesi olarak da kullanılan üst bölümü yeşil parlak bir malzemeyle inşa edilmiş, anıtın tepe noktasına Rus kiliselerinin taç motifi ve üçlü Rus haçı konulmuştur. Osmanlı-Rus Savaşı’nda ölen Rus askerlerinin hatırasına inşa edilmiş, ancak Osmanlı toplumu için “93 Harbi” yenilgisinin bir simgesi olarak görülmüştür. Bu nedenle de I. Dünya Savaşı’na bir oldu-bitti ile girildiği dönemde (14 Kasım 1914) (inşa edildikten on dokuz yıl sonra) törenle yıkılmıştır.
Bu ilginç anıtın yapılma hikâyesi Osmanlı tarihinde “93 Harbi” diye bilinen 1877-1878’deki Osmanlı-Rus savaşının son dönemine dayanmaktadır. Bu savaşta tecrübeli subay azlığı, kumandanların anlaşmazlıkları, mali sıkıntılar, cephe gerisindeki yolların yetersizliğinden doğan ulaşım güçlükleri ve özellikle de askeri harekâtın Yıldız Sarayı’ndan idaresine
kalkışılması, Balkanlar’da ve Anadolu’da kazanılan münferit başarılara karşın, Osmanlı için yenilgiyi kaçınılmaz hale getirmişti. Askeri bozguna göçün yarattığı sefalet de eklenince, tahta yeni çıkan 2. Abdülhamit barış istemek zorunda kalmıştır. Harbiye Nazırı Rauf Paşa 7 Ocak 1878’de Rusya’nın Balkan Orduları Başkumandanı Grandük Nikola’ya Osmanlı Devleti adına anlaşma yapma yetkisinin alındığını bildirmiştir. Osmanlı devletiyle Rusya arasındaki ateşkes antlaşması 31 Ocak 1878’de Edirne’de Grandük Nikola ile Server ve Namık Paşalar arasında yapılan görüşmeler sonunda imzalanmıştır. Anlaşmaya göre Ruslar henüz ellerine geçmemiş olan Bulgaristan kalelerini ve Küçük Çekmece’ye kadar Rumeli’yi de işgal etmiş olacaklardır. Bu kritik durum, İngiliz, Fransız, Avusturya ve İtalya yönetimlerini kaygılandırınca, İngiliz donanması Osmanlı Devleti’nin protestosuna rağmen 19 Şubat’ta Çanakkale Boğazı’nı geçerek İstanbul önlerine gelir. Bunun üzerine on iki bin kişilik Rus kuvveti de hızla ilerleyerek İstanbul’a yönelmiş ve Ayastefanos’u (Yeşilköy) karargâh yapmıştır. On gün süren barış görüşmeleri sonunda, Meclis 2. Abdülhamit başkanlığında toplanmış ve şartlar bir kez daha gözden geçirildikten sonra anlaşma sağlanmıştır.
Yeşilköy için 28 Eylül 1882 tarihinde yayınlanan gazete ilanlarında ise ünlü suluboya ressamı Kont Amadeo Preziosi öldüğü ve Yeşilköy de gömüldüğü yazmaktadır. Preziosi den başka diğer bir ünlü İtalyan ressam ve mimar olan Pietro Bello da Yeşilköy mezarlığında gömülü olduğu tespit edilmiştir
ANITIN YERİ :
Anıtın tam olarak yeri . Bugün
Florya ATATÜRK ORMANI’nın arka tarafında kalan sırtta, Şenlikköy
tarafındadır. Anıtın yerinde , Bugün 1. Ordu'ya ait Levazımat
Birliği vardır. Yani askeri bölgedir. Anıttan hiç bir şey
kalmamıştır. Ancak, Rus papazların kullanmış oldukları küçük bir
yapı bugün hala yerinde olup , günümüze dek sapasağlam bir şekilde
kalmıştır. Bu sağlamlığın nedeni , ordunun bu yapıya en iyi şekilde
titizlikle sahip olmasından kaynaklanmaktadır.
|
|
|
|
RUSLAR YEŞİLKÖY de
Yeşilköy tarihinde yer alan en önemli olay ise Osmanlı tarihinde ‘’Ayastafanos Muaedesi ‘’ olarak anılan antlaşmanın 3 Mart 1878 de burada imzalanmış olmasıdır. Tarihte ‘’Doksan üç Harbi ‘’ olarak bilinen 1877-78 Türk-Rus savaşı sonunda bugünkü Yeşilköy de Osmanlı ve Rus elçileri arasında imzalanan bu andlaşma Osmanlı Devleti için çok ağır hükümler içermekteydi.
1877 –78 harbinde ölen Rus askerleri çeşitli ve dağınık yerlerde gömülüydüler. Daha sonra bu kemikler toplanarak San Stefano (Yeşilköy) gömülmesi ve anıt yapılması kararlaştırıldı. Yeşilköy civarında Florya yakınlarındaki Şenlik köyde Barutcubaşılara ait olan arazinin bir bölümü satın alınarak yarısı anıt yarısı kilise yapılmaya başlanır 1894-95-96-97 yapımı sürdürülen bu yapının ilk katında savaşta ölen Rus askerlerinin kemikleri saklanmıştır. Daha sonra bu bina komple yıkılarak yok edilmiştir.
Ayastefanos antlaşması:
Yeşilköy'ün tarihinde yer alan en önemli olay şüphesiz Osmanlı tarihinde "Ayastefanos Muahedesi" olarak bilinen antlaşmanın burada yapılmış olmasıdır. Tarihde 93 harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında Türk ordusu gerek Balkanlar'da, gerekse Doğu Anadolu'da birçok başarılar elde etmiş olmasına rağmen mali sıkıntılar, ulaşımdaki güçlükler, yetişmiş subay azlığı, kumandanlar arasındaki anlaşmazlıklar gibi nedenlerden dolayı yenilmişti.
Ordunun yenilgisi ve göç eden halkın perişanlığının son safhaya ulaşması sonucunda II.Abdülhamid barış istemek zorunda kalmıştı. Mütareke için Harbiye Nazırı Rauf Paşa görevlendirilir. Görüşmeler sonunda Osmanlı devleti ile Rusya arasındaki ilk anlaşma 31 Ocak 1878'de imzalanır. Anlaşmaya göre Ruslar henüz ele geçmemiş olan Bulgaristan kalelerini ve Küçükçekmece'ye kadar olan bütün Rumeli'yi işgal edeceklerdi.
Bu durum karşısında İngiliz donanması Osmanlı devletinin Protestosuna rağmen 19 Şubat'da çanakkale Boğazı'nı geçerek İstanbul önlerine kadar gelir. Bunun üzerine Rus güçleri de hızla İstanbul'a doğru hareket eder ve Yeşilköy'ü karargâh yaparak barış görüşmelerine burada başlarlar. 10 gün süren görüşmeler sonunda 3 mart 1878'de, Türk, İngiliz ve Rus elçileri tarafından Ayastefanos antlaşması imzalanır. Antlaşmanın yapıldığı sahildeki bina daha sonra yıkılmıştır. Rusların Yeşilköy'de kaldığı süre içinde Grandük Nikola, barutcubaşılar konağında kalmıştır.
Rusların Yeşilköy'e gelmesi ve Ayastefanos antlaşmasının burada yapılması 19. yüzyılın son çeyreğinde semtin adını sık sık duyulur hale getirmiştir. Bu dönemde batı basınının tüm ilgisi bu kasabaya yönelmiş, birçok yayın organında Yeşilköy ile ilgili yazılar ve gravürler yayınlanmıştır.
Antlaşma 3 Mart 1878’de Ayastefanos’ta (Yeşilköy) Osmanlı Devleti namına Hariciye Nazırı Saffet Paşa ve Berlin Elçisi Sadullah Bey, Rusya adına Mösyö Nelidof ile Kont İgnatief imzalamışlardır. Osmanlı tarihinde acı bir hatırası olan bu anlaşmanın şartları daha sonra yapılan Berlin Konferansı’nda değiştirilmiştir.
1893 başlarında Osmanlı ve Rus hükümetleri arasındaki görüşmede, bir başka karar daha alınmıştır: 2. Abdülhamit, Rus Çarının 1877-78 Osmanlı-Rus savaşında ölen Rus askerleri anısına İstanbul yakınlarında Yeşilköy’de büyük bir anıt dikilmesi yönündeki isteğini kabul etmiştir. Bu durum, o günlerde İstanbul’da yayınlanan Moniteur Oriental gazetesinin 12 Ocak 1893 tarihli nüshasında “San Stefano’da Rus Abidesi” başlıklı haberde şöyle anlatılmaktadır:
“1877-78 harbinde Türkiye’de ölen Rus askerleri çeşitli ve dağınık mezarda gömülüdür. Acele yapılan bu mezarlıkların çoğu yıkılmıştır. Rusya’da yayınlanan gazeteler zaman zaman bu konuya temas etmekteydi. Petersburg kabinesi, bu işle İstanbul’daki askeri ataşesi Albay Peçkov’u görevlendirmiştir. Albay, dağınık mezarlıklarla ayrı ayrı ilgilenmenin zor olduğunu bildirerek, bunların bir yerde toplanmasını ve oraya bir de kilise yapılmasını teklif etmiş, bu teklif hemen kabul edilmiştir. Askeri ataşe beş bin ölü kemiğini toplatmış ve sonunda bunların San Stefano’ya (Yeşilköy) gömülmesi kararlaştırılmıştır. Türkiye, Rus hükümetinin bu projesinin uygulanması konusunda hiçbir zorluk çıkarmamıştır. Yalnız, abidenin yapılacağı yer konusunda uzun incelemeler yapılmış ve sonunda bunun San Stefano (Yeşilköy) yakınında Kalkiratya’da olması konusunda anlaşmaya varılmıştır. Rus hükümeti orada bir arazi satın almıştır. İnşaata hemen başlanacaktır.”
Aslında Ruslar, Osmanlı-Rus savaşı sonunda İstanbul’a doğru ilerleyişlerinde vardıkları en ileri nokta olan Yeşilköy’de bu olayın anısına bir zafer anıtı dikmek istemişlerdi. Bu yüzden de anıtın yapımı iki devlet arasında uzun çekişme ve tartışmalara neden olmuş, daha sonra uzlaşmaya varılmıştır. Bunun üzerine Rus hükümeti harekete geçmiş, bugünkü Yeşilköy civarında, Florya yakınlarında bulunan Şenlikköy’de (eski adı Kalkiratya) Barutçubaşılar’a ait arazinin bir bölümünü satın alarak, derhal inşaat hazırlıklarına başlamıştır. Anıt, Rusya’nın İstanbul’daki askeri ataşesi Albay Peçkov tarafından belirlenen prensipler çerçevesinde Rus mimar Bozarov tarafından tasarlanıp yapılmıştır. Ayastefanos (Yeşilköy) Rus Anıtı, kare plan üzerine simetrik şemalı üç platformu olan ve sonuncu platform üzerinde, kolonların taşıdığı soğan kubbeli piramidal bir kuleyle tamamlanan bir yapı olarak tasarlanmıştır. Geniş merdivenlerle ulaşılan birinci platformda, görkemli giriş kapısı bulunmaktadır. İç içe yarım daire kemerli ve ortasında muhtemelen metal bezemeli kapısı olan girişin üstünde ve iki yanında aziz figürlerinin bulunduğu panolar yer alıyordu. Girişin iki yanından yükselen merdivenlerle ulaşılan ikinci platformda yine yarım daire kemerli ve ortası metal bezemeli bir bölüm daha vardı. Bu platformların oluşturduğu ilk bölüm, masif görünümlü ve Romanesk-Bizans karışımı, hatta kale benzeri askeri görünümlü bir tasarımdı. Kolonların taşıdığı ve alttan ayrılıp yükselen üst kesim ise belirgin neo-Slav karakterdeydi. Çan kulesi işlevi de gören bu bölüm, yeşil renkli parlak bir malzemeyle inşa edilmişti.
Rusların bir zafer abidesi olarak yaptıkları bu anıt, I.Dünya savaşı'nın başladığı yıllarda Türk halkını savaşa motive etmek için başlatılan kampanyada hedef haline gelmiştir. Osmanlı devletinin İttifak Devletleri'nin yanında yer almasının kesinleşmesiyle Ayastefanos Rus abidesi'nin yıkılması Milli bir dava haline gelmiş, özellikle yazdığı makalelerle Aka Gündüz konuyu bütün halkın sorunu haline getirmiştir. Savaşın resmen ilan edilmesinden on üç gün sonra 14 Kasım 1914' te saat 08.30'daYeşilköy yakınlarındaki bu anıt, halkın gözleri önünde havaya uçurulmuştur. Bu sırada abidenin on iki sütun üzerine oturtulan kısmı havaya uçurulurken kalan diğer bölümler ise üç ay içinde temizlenmiştir
ANITIN YERİ :
Anıtın tam olarak yeri . Bugün Florya ATATÜRK ORMANI’nın arka tarafında kalan sırttatta, Şenlikkö tarafındaıd. Anıtın yerinde , Bugün 1. Ordu'ya ait Levazımat Birliği vardır. Yani askeri bölgedir. Anıttan hiç bir şey kalmamıştır. Ancak, Rus papazların kullanmış oldukları küçük bir yapı bugün hala yerinde olup , günümüze dek sapasağlam bir şekilde kalmıştır. Bu sağlamlığın nedeni , ordunun bu yapıya en iyi şekilde titizlikle sahip olmasından kaynaklanmaktadır.
TÜRK SİNEMA TARİHİNİN İLK BELGESEL FİLMİ :
Ayastefanos Rus abidesinin havaya uçurulmasıyla tarihimize de bir ilke imza atılmıştır. Anıtın yıkılacağı bilindiğinden, bu olayın filme alınmasına karar verilmiştir. Bu işi için Viyana'da bulunan bir firmayla anlaşılmış ise de, Milli hassasiyetler dolayısıyla bu işlemin yabancı bir şirket tarafından yapılması uygun görülmemiştir. Yapılan araştırma sonucu orduda görevli, daha önce de sinema işlerinde çalışmış Fuat adında genç bir yedek subay bulunur. Sonraları Uzkınay soyadını alacak olan genç yedek subay, bu büyük tarihi olayı kaydederek ilk aktüel sinemacımız olarak tarihe geçmiştir. Ne yazık ki, tarihi belge niteliğindeki bu film elimizde bulunmamaktadır.
BALKAN SAVAŞINDA YEŞİLKÖY:
Yeşilköy konumu itibari ile savaş zamanlarında bir kamp yeri olarak kullanılmıştır. Balkan savaşı yıllarında da Yeşilköy çok acı olaylara sahne olmuştur. Haçlıların, Rusların ve Hareket ordusu'nun askeri amaçlı gelişlerinden sonra Ve Balkan savaşı'nın patlak vermesi ile yeniden bir askeri kamp haline gelen Yeşilköy, sonraları çok daha korkunç bir kampa dönüşür.
Köydeki askerler arasında salgın hastalıklar yayılmıştır. Bölgede yaşayan halkın çoğu kaçmış ve hasta askerlerin toplandığı kolera kampları oluşmuştur. Kaynaklara bakıldığında 3.000’e yakın insanın burada koleradan öldüğü ve yine burada açılan çukurlara gömüldükleri görülür. Köyün batı kesimindeki kırlıklarda durum içler acısıdır. Buralarda Koleradan ölen askerlerin cesetleri vardır ve köpekler bu cesetleri kemirmektedir. Vatan savunması için evlerinden ayrılan askerlerimiz, daha düşman karşısına bile çıkamadan burada kolera, dizanteri gibi salgın hastalıkların pençesinde can vermişlerdir. Balkan savaşı yıllarında yaşanan, imkansızlıkların ve yoksulluğun getirdiği bu felâket, Yeşilköy tarihinin en kara sayfalarından birini oluşturması açısından önemlidir.
Balkan Savaşı’nda Yeşilköy’ün hali bir felâkettir. Herkes evini barkını kapatıp İstanbul’a kaçar; savaştaki kolera, tifüs salgınından dolayı Yeşilköy intaniye bölgesi olarak kullanılır, bütün hasta askerler buraya taşınır ve burada kurulmuş olan geçici seyyar hastanelerde tedavi altına alınırlar. . Balkan Savaşı sırasında, sonradan Yeşilköy’ün ünlü doktoru olacak Osman Sait (Kurşuncu) Bey Ayastefanos İntaniye Hastanesi’nde görevli genç bir tabiptir. Dileğimiz, yakın bir gelecekte burada bir yerde, bu acılı günlerin ve kayıpların anısına küçük bir anıtın dikilmesidir.
HAVACILIK TARİHİNDE YEŞİLKÖY :
Yeşilköy'ün Türk havacılık tarihinde ayrı bir yeri ve önemi vardır. 20.yüzyılın başlarında, dengelerin savunma ve askeri güç üzerine kurulu olduğu ve üretilen teknolojilerin haritaları değiştirdiği bir dünya düzeninde Osmanlı devleti bu nimetden nasibini alamamış zayıf bir devlet durumundaydı. Nitekim yapılan savaşlarda, bu eksiklik nedeniyle birçok yer elimizden çıkmıştı.
Avrupa'daki güçler tarafından kullanılan ve en önemli ürünü uçaklar olan bu teknolojilerin kullanılması, Osmanlı ordusu için de kaçınılmaz olmuştu. O yıllarda Harbiye Nazırı olan Mahmut Şevket Paşa'nın girişimleriyle orduya balon ve uçak sağlanması ve bunlar için gereken tesislerin kurulması çalışmalarına başlandı. Bunun yanında " Kitaatı Fenniye ve Mevakii Müstahkeme Müfettişi Umumiliği " nin ikinci bir şubesi olarak da bir hava komisyonu kuruldu. 1 Haziran 1911de kurulan bu çekirdek teşkilat Türk Silahlı Kuvvetler tarihinde, Hava Kuvvetlerinin temeli sayılmaktadır.
Yapılan çalışmalar sonucu bugünkü Yeşilköy Havaalanı'nın kuzey sınırına yakın bir yerde 1912'nin Ocak ayında iki hangar ve bir meydan yapılarak havacılık tarihinde ilk önemli adım atılır. Daha sonra bu hangarlar ve meydan, bazı ekler yapılarak 3 Temmuz 1912'de Yeşilköy Hava Mektebi olarak hizmete girer. Okulun öğrenci kaynağı bu yıllarda kara ve deniz subaylarından oluşmakta, eğitim-öğretim üç ay olup yılda devre devam etmektedir. Her devrede 15-20 pilot adayının öğrenim gördüğü okulun yetiştirdiği Türk pilotlar, Balkan Savaşı'nda fiilen cephede görev almışlardır. Ayrıca deniz pilotu yetiştirmek üzere Bahriye Nezareti'ne bağlı "Deniz Hava Okulu"(Bahri Tayyare mektebi), Yeşilköy'deki deniz fenerinin yakınında bir yerde eğitime başlamıştır. (Haziran 1914)
Okulun adı 1916'da Hava İstasyonu (Tayyare istasyonu) olarak değiştirilmiştir. İstanbul'un işgali yıllarında Yeşilköy Hava İstasyonu'nun İngiliz ve Fransız güçleri tarafından işgal edilmesi sonucu kaçırılabilen malzeme ve uçaklar Anadolu yakasında Maltepe'ye götürülmüş, Deniz Hava okulu'nun malzemeleri ise Bahriye Nezareti'nin Haliç'teki depolarına konmuştur. Daha sonra Cumhuriyet tarihi boyunca havacılığımız gelişmiş, 21 Temmuz 1967' de Türk havacılığının doğup büyüdüğü yer olan Yeşilyurt'da Hava Harp Okulu açılmıştır. Bu okul halen aynı yerde eğitimini sürdürmektedir. Ayrıca Yeşilköy banliyö tren istasyonunun hemen yanında 1985 yılında ziyarete açılan Havacılık Müzesi de bulunur. Müzede Cumhuriyet yıllarında kullanılan uçaklar sergilenmektedir.
AYASTEFANOS HAVAALANINDAN YEŞİLKÖY HAVALİMANI’NA
Yb. Süreyya (İlmen) başkanlığındaki havacılık komisyonu, 1911 yılında havaalanı ve okul yapımı için ön çalışmalara başladı. Harbiye Nâzırı Mahmut Şevket Paşa, havaalanının İstanbul’un Anadolu yakasında inşa edilmesini istemekteydi ancak o yakada uygun bir yer bulunamadığı için arayış, Avrupa yakasına yöneltildi. Yalnızca gerekli tesisler için 2000 m x 700 m boyutlarında düz bir alana ihtiyaç vardı. Havaalanı, en az 5-10 km çapındaki açık bir araziye kurulacaktı; kalkış ve iniş yapan uçakları tehlikeli rüzgarlardan ve hava akımlarından korumak için alanda yüksek zeminler ve tepelik yerlerin olmaması gerekiyordu.
Çırpıcı ve Vidos köylerini çevreleyen alan, Dudullu, Sarıgazi ve Safraköy değerlendirmeye alındı. Ayastefanos’un (Yeşilköy) birkaç kilometre kuzeyinde, bugünkü Atatürk Havalimanı kuzey köşesinde yer alan Safraköy, herhangi bir engebesi bulunmayan, yaklaşık 4-5 dönüm düz bir alana sahip olduğundan en uygun yer olarak düşünülüyordu. Kuzeyden güneye esen rüzgar, kuzeye doğru kalkış ve inişler için kolaylık sağlayacak ve hangar kapıları kuzeye bakacaktı. İstanbul’u Edirne’ye bağlayan ana tren yoluna yakın olduğundan tesis ve personel ihtiyaçları kolaylıkla karşılanabilecekti.
İlk planlara göre üç hangar, bir yönetim binası, işçiler için konaklama yerleri, bir dispanser, bir yakıt deposu, tamirhane ve yedek parça deposu yapılacaktı. Komisyon, proje için 40 bin altın lira talep etti. Bunun 15 bin lirası yapım için, 5 bin lirası ilk senenin faaliyet masrafları ve kalan 20 bin lirası da Havacılık Bölümü’nün kurulması için gerekiyordu.
Agop Bey adındaki bir Ermeni’ye ait olan arazi, yaklaşık 16,18 km² bir tarlanın içerisinde yer alıyordu. Tarlanın alımı, dönüm başı bir ya da iki liradan hesaplandığında çok pahalıya geliyordu. Komisyon, tüm araziyi satın almak yerine bir bölümünü kiralamaya karar verdi. Bürokratik gecikmelerle geçen aylardan sonra proje nihayet onaylandı ve Ocak 1912’de ilk iki hangarın yapımına başlandı.
Mayıs 1912’de iki hangarın yapımı tamamlandı ve ilk sekiz uçak Yeşilköy’e getirildi. Yarbay Süreyya (İlmen), Haziran 1912’de, havaalanı için gerekli teçhizatı almak üzere Berlin, Paris ve Bristol’e gitti. 1913 yılında Balkan Savaşı’nın sona ermesiyle havaalanının yapımı tamamlanmış ve eğitim bölümü tam faaliyete başlamıştı.
Birinci Dünya Savaşı sırasında 1. Tayyare Bölüğü Yeşilköy’de bulunuyordu ve havaalanı, Ayastefanos (Yeşilköy) Tayyare İstasyonu olarak biliniyordu. İstasyonda pilotların yanı sıra 31 yüksek rütbeli subay ve 417 işçi çalışıyor ve böylelikle savaş sırasında yüzlerce pilot, gözlemci ve makinist eğitilebiliyordu.
30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanmasıyla Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu için ağır bir yenilgiyle resmen sona ererken, galip kuvvetler ülkeyi işgal etmeye başladı. Kasım 1919’da İngiliz ve Fransız güçleri, Yeşilköy Havaalanı’nı işgal etti. Bazı havacılar, birkaç uçakla kaçmayı başardı ve uçaklarını, Anadolu yakasında Maltepe semtinde depoladılar. Bulundukları yer, kısa bir süreliğine Maltepe hava İstasyonu olarak adlandırıldı ve Kuvayi Milliyeciler, Kurtuluş Savaşı sırasında burayı işgalcilere karşı kullanmak istedi. Ancak İngiliz istihbaratı, bu yeniden oluşumun haberini almıştı ve Haziran 1920’de Maltepe Havaalanı’nı da işgal ederek İstanbul’da Türk havacılığının varlığını sona erdirdi.
Kurtuluş Savaşı’nın ardından 11 Ekim 1922 tarihinde Mudanya Mütarekesi’nin imzalanmasıyla yabancı işgali resmen sona erdi. 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’nın ardından Hava Kuvvetleri (Kuvay-ı Havaiye) Teftiş Kurulu’na bağlı İstanbul Hava Şube Müdürlüğü kuruldu. Amacı, Yeşilköy Havaalanı’nı ve alanda bulunan tüm stokları o sırada ‘misafir’ olarak orada bulunan İngiliz işgalcilerden devralmaktı. Uçuş okulu, Yeşilköy’e ancak 1960’lı yılların sonunda Hava Harp Okulu adıyla yeniden kurulmasıyla, Türk Hava Kuvvetleri’nin ihtiyaçları, İstanbul Hava Şube Müdürlüğü tarafından karşılanacaktı.
Daha Mudanya Mütarekesi imzalanmadan önce, Paris-İstanbul proje uçuşunun son bölümünü tamamlayan CFRNA, 3 Ekim 1922’de, Yeşilköy’den Bükreş-İstanbul hizmetini başlattı. CFRNA’ya İstanbul uçuşları için izin verilmişti ancak şirketin uzun vadeli sözleşme yapma talebi, Yeşilköy’ün uluslararası havaalanı değil, askeri bir uçak istasyonu olduğu gerekçesiyle reddedildi.
Nihayet bürokratik engeller aşıldığında, 17 Ağustos 1925’te, CIDNA ile (CFRNA adını 1925 yılında CIDNA olarak değiştirmişti), 20 yıllık bir sözleşme imzalandı ve Ayastefanos’ta (Yeşilköy) yeni bir havaalanı inşa etme projesi onaylandı. Sirkeci-Halkalı tren yolunun hemen kuzeyindeki alan (bugünkü askeri havalimanının bulunduğu yer) CIDNA’ya parasız tahsis edildi.
Sözleşmenin 6. maddesi şu şekildeydi: “Hükümet, şirkete (CIDNA) radyo istasyonları da dahil olmak üzere hava taşımacılığı için gerekli olan her türlü teçhizatı kurma yetkisi vermektedir. Savunma Bakanlığı’ndan izin alındıktan sonra, radyo istasyonları sadece havacılık amaçları için kullanılacaktır”. (Ulusal Arşiv, Ankara)
İnşaata hemen başlandı ve 1926 yılında iki uçak hangarı, bir yönetim binasıyla destekleyici yeraltı yakıt depoları, tamirhaneler ve yedek parça depolarının inşaatı tamamlandı; böylelikle Türkiye’nin ilk ‘uluslararası’ sivil havaalanı yaratılmıştı.
Lufthansa ve KLM gibi birkaç yabancı şirket uçağının zaman zaman alana yaptığı inişler sayılmazsa bu havaalanı özel olarak CIDNA tarafından kullanılıyordu. 1933 yılında kurulan ulusal havayolu şirketi bile İstanbul uçuşları için eski Askeri Tayyare İstasyonu’nu kullanmaktaydı. CIDNA, 31 Aralık 1933 tarihinde Air France (Türkçe’de Er Frans deniyordu) oldu. Sözleşmenin ve havaalanı da dahil olmak üzere Türkiye’deki malvarlıklarının ve tesislerinin Air France’a aktarımı, 11 Ekim 1934’te 2/1401 sayılı kararname ile Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylandı.
Sözleşme, Air France’ın isteği üzerine 1937 yılının başında iptal edildi ve malvarlıkları (depo ve eşyalarıyla birlikte Yeşilköy tesisleri) 19,950 lira karşılığında Nafia Vekâleti tarafından satın alındı. Havaalanı sahipliği, 1938 yılında DHY üstüne geçirildi. Aynı yıl ilk defa yeraltı kablolarıyla elektrik çekildi (CIDNA kendi jeneratörlerini kullanıyordu). DHY’den, Elektrik Şirketi için 650 lira, teçhizat ve kurulum için de ayrıca 4,400 lira ödemesi istendi. DHY ayrıca elektrik kullanımı için yıllık 450 lira sabit ücret ödeyecekti. (Ulusal Arşiv - Ankara)
Yeşilköy’ün yaklaşık 6 km doğusundaki Yedikule ve Yeşilköy’ün yaklaşık 40 km batısındaki Silivri’de yeni kurulan radyo verici istasyonları 1938’de tam faaliyete geçti.
Ayrıca, aynı yıl içerisinde Devlet Havayolları (DHY) ilk kez yabancı uçaklardan iniş ve konaklama ücreti almaya başladı. Ücret tarifeleri, Resmi Gazete’de yayımlandı:
1. Devlet Havayolları İşletmeciliğine ait alanlara iniş yapan uçaklardan alınacak iniş ve konaklama ücretleri beygirgücü başına 0.5 lira olacaktır.
2. Devlet Havayollarına ait hangarlardan yararlanacak olan uçaklar işgal edilen metrekare başına aşağıdaki ücretleri ödeyecektir:
1 gün–1 hafta arası, günlük 0.75 lira
1 hafta- 1 ay arası 0.50 lira
1 aydan daha uzun süreler için günlük 0.25 lira
3. Açık iniş alanlarında duran yabancı uçaklardan ücret talep edilmeyecektir. Sıradan destek için ücretler şu şekildedir: Motor çalıştırmak, iniş alanlarına yakıt transferi, yön bildirme ya da sıradan hizmetler ücrete tâbi değildir.
Başlıca destek ücretleri şu şekildedir:
Mühendise – saat başına 200 lira
Baş makiniste – saat başına 100 lira
Makiniste – saat başına 50 lira
İşçiye – saat başına 25 lira
Stokta olması halinde gaz, benzin ve havacılık teçhizatı yabancı uçaklara geçerli piyasa fiyatından satılabilir.
4. Doğal afetler nedeniyle, yangın, sel, fırtına ya da patlama gibi diğer olağanüstü durumlarda yabancı uçaklara zarar gelmesi veya bu uçakların personelinin iniş sırasında veya alanlarda konaklaması sırasında zarar görmesi halinde Devlet Havayolları İşletmeciliği, sorumluluk kabul etmemektedir.
5. Yukarıda belirtilen ücretler havaalanlarında görevli yönetici ve memurlara ödenecektir ve İşletmecilik hesaplarında “muhtelif gelirler” altında görünecektir. (3692 sayılı Resmi Gazete, 27 Nisan 1938)
Kablosuz teçhizat, radyo teçhizatı ve bir meteoroloji istasyon binası tesis etmesi için İngiliz Marconi şirketi ile bir sözleşme imzalandı. Meteoroloji istasyon binası 1939 yılında kuruldu.
Küçükçekmece yakınındaki Saadetdere Çiftliği’nde yeni bir havaalanı inşaatına ve gerekli arazilerin kamulaştırılmasına Bakanlar Kurulu tarafından 5 Mayıs 1942’de 2/17810 sayılı kararname ile onay verildiği halde (Ulusal Arşiv - Ankara), Yeşilköy Havaalanı etrafındaki arazi, daha fazla genişletilmek üzere müsait olduğundan bu proje sonradan iptal edildi.
İlk asfalt uçak pisti ve yeni bir yolcu terminali 1942 yılında inşa edildi; terminal binası bugün hâlâ ayaktadır ve Türk Hava Kuvvetleri tarafından VIP terminali olarak kullanılmaktadır. Bu binada sadece ‘Radyo Far’ ve ‘Radyo Reynç’ kapasitesi bulunan bir kontrol kulesi bulunuyordu. Yeni hava trafiği teçhizatının eklenmesiyle Yeşilköy gece inişlerine müsait, tam kapasiteli bir havaalanı haline geldi. Gemilerden indirilen uçakların nakliyatı için hangarlardan sahile giden bir yol da yapılmıştı.
Yeşilköy Havaalanı her geçen gün daha fazla yabancı uçak tarafından kullanılmaya başlandığında, alanı modernleştirmek ve genişletmek gereksinimi doğdu ve ilk çalışmalar 1946 yılında başladı. İki Amerikan firması ile (Westinghouse Electric Corp. ve J. G. White Corp.), Yeşilköy de dahil olmak üzere çok sayıdaki havaalanının genişletilmesi ve modernleştirilmesi için bir sözleşme imzalandı, ayrıca Ankara ve Adana da dahil olmak üzere beş yeni havaalanı yapılacaktı. Projenin toplam maliyeti, beş yıldan uzun bir sürede harcanmak üzere 15,5 milyon dolardan fazlaydı. Bu tutarın 4 milyon doları Export-Import Bank tarafından kredi olarak sağlanırken, geri kalan miktar Türkiye Hükümeti tarafından Yabancı Hizmetler Döviz gelirlerinden temin edilecekti. (ABD Ticaret Departmanı, Yabancı ve Uluslararası Ticaret, 4 Temmuz 1947)
Hâlihazırdaki havaalanının kuzeyindeki yeni yer için yeni bir terminal binasını, uçaklar için park alanlarını (apronlar) ve pistleri gösteren planın onaylanmasının ardından, 1948 yılında gerekli arazilerin kamulaştırılması işlemlerine başlandı.
Aşağıdaki tablo 1948–1952 yılları arasında Yeşilköy Havaalanı’nı kullanan uçak ve yolcuların sayısını göstermektedir:
Yıllar |
|
Uçak |
Yolcu |
1948 |
Varış: |
6,592 |
29,674 |
|
Kalkış: |
6,592 |
26,978 |
1949 |
Varış: |
9220 |
41913 |
|
Kalkış: |
9220 |
38612 |
1950 |
Varış: |
9753 |
47566 |
|
Kalkış: |
9753 |
46422 |
1951 |
Varış: |
11921 |
64453 |
|
Kalkış: |
11921 |
60771 |
1952 |
Varış: |
14035 |
76408 |
|
Kalkış: |
14035 |
77233 |
(DHMİ İstatistikleri – 1953)
Yüz bin metrekare büyüklüğünde, üç katlı, çelik konstrüksiyonlu modern yolcu terminali ve modern bir hava trafik kulesi, bakım hangarları ve destek binalarını kapsayan planlar, A.B.D.’nde hazırlandı ve inşaatı Mayıs 1949’da başlandı.
Var olan havaalanında üç kısa iniş pisti bulunuyordu (KD/GB ‘Kuzeydoğu-Güneybatı’, D/B ‘Doğu-Batı’ ve K/G ‘Kuzey-Güney’ yönlerinde); yeni havaalanındaysa sadece bir adet daha büyük ve daha uzun bir KD/GB ‘Kuzeydoğu-Güneybatı’ (06/24) pisti, ICAO yönetmeliklerine göre inşa edilecekti. Pist üzerinde harcanan zamanı kısaltmak için pistin iki ucundaki taksi yollarına ek olarak üçüncü bir taksi yolu, pistin ortası ile uçak park alanını birleştirecekti. Pist uzunluğu ilk başta 2150 metre olarak düşünülmüştü ancak yapım sırasında 150 metre daha eklenerek 2300 metreye çıkarıldı. İhtiyaç halinde ileriki bir tarihte bir Kuzey/Güney pisti de ilave edilebilirdi.
İnşaat, 23 Mayıs 1953’te tamamlandı ve tesisler Ulaştırma Bakanlığı’nın denetimine verildi. Gerekli test ve kontrollerin ardından Türkiye’nin en büyük ve ilk uluslararası havalimanı 1 Ağustos 1953 tarihinde açıldı. Yeni yolcu terminali, açılış töreni için, Yeşilköy’de hizmet veren havayolu şirketlerinin ulusal bayraklarıyla süslenmişti.
6686 sayılı kanunla havalimanlarının, yer hizmetlerinin, hava trafik hizmetleri ve havacılık haberleşmelerinin yönetimini, 26 Şubat 1956’da yeni bir kurum olan Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) devraldı. Aynı yıl Yeşilköy Havalimanı 25.782 iniş ve kalkışla o güne kadarki en yüksek trafik seyrine ulaştı, tesislerinde 70’i Hava Trafik Kontrolörü olmak üzere 275 kişi çalışmaktaydı.
1960’lı yıllarda hem THY tarafından hem de yabancı taşımacılar tarafından uluslararası trafikte bir artış yaşandı ancak iç hatlarda yaşanan muazzam artış sonucunda Yeşilköy’de tek terminal binası olması nedeniyle aşırı kalabalıklaşma ve verimsizlik başgösterdi. İkinci terminal binasının yapımı gündeme geldi ve 1965 yılında var olan binanın hemen yanında iki katlı yeni bir iç hatlar terminali açıldı. Apron da iç ve dış hatlar yer trafiğini birbirinden ayırmak amacıyla doğuya doğru genişletildi.
YEŞİLKÖYDE YERLEŞİM :
Yeşilköy tarihinde gayrı Müslimlerin özellikle de Rumların bu bölgede yaşamış olmaları yerleşimi, fiziksel çevreyi ve konut yapısını etkilemiştir. İstanbul'un içindeki Müslüman mahallelerinde görülen geometrik görüntüden uzak bir sokak dokusu yerine, çoğunlukla birbirine dik ve paralel sokaklar görülür. 19. yüzyılın ikinci yarısında yapılmış ve sayıları yok denecek kadar azalmış barok ve art nouveau izleri taşıyan yapılar, istasyon caddesi ve iskele meydanı çevresinde nadir de olsa görülebilir. Bugün Yeşilköy sokaklarında dolaşanlar Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılmış olan birçok ahşap binanın halen ayakta durduğunu görürler.
İstanbul'un ilk beş yıldızlı otellerinden olan bir olan Çınar Oteli ve İnternational Hospital, üzerinde ünlü fenerin de bulunduğu Yeşilköy burnu'nun hemen batısında yer alırlar. Yine İstanbul'un ilk beş yıldızlı otellerinden olan Polat Renassaince buradadır.
Yeşilköy'de ayrıca, İstanbul'un en büyük yat limanlarından bir olan Yeşilköy Marina bulunmaktadır. Atatürk Hava Limanı'nın hemen karşısında bulunan CNR & Expo fuar merkezi düzenlenen organizasyonlarla milyonlarca kişiye fuar hizmeti vermektedir
ÇINAR OTEL :
İstanbul'un ilk beş yıldızlı otellerinden biridir.
YEŞİLKÖY (AYASTEFANOS) FENERİ :
Eski adı Ayastefanos Feneri olan Yeşilköy Feneri, Yeşilköy Burnu üzerinde bulunur. İstanbul’un deniz trafiğindeki emniyeti sağlamak amacıyla Abdülmecid’in isteğiyle Fransız mühendisler tarafından 1856’da taş kule şeklinde yapılan fener, İstanbul’un ilk fenerlerinden biridir. Bekçisi için bir de lojmanı bulunan fenerin yüksekliği 24 m’dir. Fener Marmara Denizi’nden İstanbul Boğazı’na giriş yapacak gemilere yol gösterir ve Yeşilköy önündeki sığlıklardan güvenle geçmelerini sağlar. 15 deniz mili mesafeden görülebilen fener 10 saniyede bir 2 gruplu ışık yayar. Görüş mesafesinin sınırlandığı sisli havalarda 30 saniyede bir sis düdüğü çalan fenerin ışık kaynağı elektrik-asetilenli çakar fenerdir. 1945, 1971 ve 1988’de onarım görmüştür
İLK ZİRAAT OKULU :
Türkiye'de açılan ilk Ziraat okulu 1847'de Yeşilköy civarındaki Ayamama deresi kıyısında uzanan verimli arazide kurulmuştur. Okul amaç olarak ayrıca burada kurulması düşünülen Basma Fabrikasının işleyeceği pamukları da modern usulle yetiştirmeyi amaçlıyordu. Fakat kurulduktan dört yıl sonra esaslı bir verim elde edilememesi ve okul içinde öğrenciler arasında çıkan olaylar nedeniyle kapatılmıştır.
YEŞİLKÖY’DE BİR RESSAM : PİETRO BELLO
Yeşilköy, tarihi boyunca pekçok yazar ve sanatkara ev sahipliği yapmıştır. Bunlardan birisi de uzun yıllar Sanayi Nefise mektebi'nde hocalık yapmış, Arkeoloji mizelerinin ek binasının yapımında görev almış, ve 1903 tarihli Malumat dergisi'nin 388. sayısında 24 tablosu ve üç resmi basılmış bulunan ünlü İtalyan ressam ve mimar Pietro Bello'dur. 1831'de Venedik'te doğmuş olan Bello'nun uzun yıllar kayıp olan mezarı, Yeşilköyde'ki latin Katolik mezarlığı'nda bulunmuştur. Mezar taşından anlaşıldığı kadarıyla, Pietro Bello, 27 Eylül 1909'da buraya gömülmüştür.
AMEDEE PREZIOSI :
Yeşilköy de yaşayan ünlü suluboya
ressamı Kont Amedee PREZIOSI Yeşilköy tarihi içinde önemli
insanlardan birisidir.
Yeşilköy de Yeşil Zeytin Sokakta bulunan LATİN KATOLİK MEZARLIĞINDA
yatmaktadır. Mezar taşı ve Mezarlık birçok yabancı tarafından
ziyaret edilmektedir. VATİKAN'dan ve İTALYA' dan gelen çeşitli
guruplar tarafından bu mezarlık ziyaret edilmektedir.
27 Eylül 1882 de YEŞİLKÖY de bir av partisi sırasında kaza ile kendi tüfeğiyle yaralanarak hayatını kaybetmiştir.
ÜNLÜ ORİANTALİST ( Suluboya) ressamdır.
En meşhur eseri HACI BEKİR ŞEKERLEMELERİNİN BAHÇEKAPI'daki ünlü tanıtım resmidir.
HALİT ZİYA UŞAKLIGİL YEŞİLKÖY’DE:
Halit Ziya Uşaklıgil'in hayatında Yeşilköy'ün ayrı bir yeri vardır. Edebiyatımızın önde gelen isimlerinden olan Halit Ziya Uşaklıgil, daha önce oturduğu Büyükada'da tüm bir yılı geçirmek zorlaşınca, adanın yerini tutabilecek bir mekan arar. O zamanki adıyla Ayastefanos olan Yeşilköy'de bir arkadaşının evine gittiğinde buradan çok etkilenir ve burada kalmaya karar verir. Adadan ayrılmanın acısını Yeşilköy'e, buradaki evine, en çok da bahçesinin hülyalarına dalarak hafifletmeye çalışır. Burada bulunan bazı dostlarının arasında tamamıyla mizacına uygun, sessiz ve temiz bir hayat yaşama imkanı bulur. En fazla mutlu olduğu şey ise, çocukluk yıllarının en alışılmış eğlencesi olan bahçe işleriyle uğraşmaktır.
Halit Ziya Uşaklıgil ömrünün son günlerine kadar Yeşilköy'deki köşkünde oturmuş ve 1945 yılında burada vefat etmiştir. Anılarında ve eserlerinde, özellikler "Kırk yıl" adlı eserinde Yeşilköy'den etraflıca bahsetmiştir. Yazarın büyük bir sevgiyle bağlandığı bu yerin, Yeşilköy'ün adını almasında büyük rol oynadığı söylenmektedir.